Çocukluğu ve Ailesi

Rosa Parks, 4 Şubat 1913 tarihinde Alabama, Tuskegee’de doğdu. Daha iki yaşındayken anne babası ayrılmış ve Parks annesiyle birlikte Alabama, Pine Level’daki dedesinin çiftliğine taşınmıştı. Dedesi ve büyükannesi eskiden köleleştirilmiş insanlardı. Bu sebeple ırksal anlamda eşitliğin büyük savunucularındandılar. Bu sebeple Parks, daha çocukluğundan itibaren ırkçılık ve ırksal anlamda eşitlik kavramlarını çokça duymuş, çeşitli tecrübeler yaşamıştı. Bu tecrübeler arasından en kötüsü ise dedesinin sokaktaki bir grup insan tarafından evlerinin önünde av tüfeğiyle öldürülmesiydi.
Eğitim Hayatı
Irksal ayrım, hayatın her alanında kendini farklı şekillerde gösteriyordu. Doğal olarak eğitim hayatına da birtakım yansımaları olmuştu. Siyah ve beyaz insanlar farklı okullara gidiyor, hayatları ve gelecekleri çok farklı şekilleniyordu. Böyle bir dönemde yaşayan Rosa Parks çok küçük yaşta annesi sayesinde okuma yazma öğrenmişti. Okul çağına geldiğinde ise Pine Level’daki tek odalı bir okula başlamıştı. Şehirde beyaz öğrenciler için yeni okul yapılmıştı ve öğrencilerin okula ulaşımı otobüslerle sağlanıyordu. Ancak siyahi öğrenciler sıra gibi temel eğitim araç gereçlerinden yoksun bir şekilde eğitim alıyordu. Aynı zamanda okula yürüyerek gitmek zorundaydılar.
11 yaşında Montgomery’deki kızlara yönelik olan endüstri okuluna girdi. 1929 yılında 11. sınıftayken, annesi ve büyükannesinin hastalığından ötürü Alabama eyaletindeki öğretmen okulundan ayrıldı.
Parks okul hayatına devam etmedi. Onun yerine Montgomery’deki bir gömlek fabrikasında çalışmaya başladı. Ancak 1932 yılında evlendikten sonra eşinin de desteğiyle 1933 yılında lise diplomasını aldı.
Evliliği
1932 yılında 19 yaşındayken bir berber olan ve aynı zamanda siyahi insanların hakları için mücadele eden bir dernekte (NAACP) görevli olan Raymond Parks’la evlendi. Raymond’un desteğiyle liseden mezun olduktan sonra hakları ile ilgili sorunlara çözüm getirebilmek için NAACP’nin Montgomery bölümüne katılarak aktif görev almaya başladı.
Tutuklanması
O dönemde ırkçılık toplu taşımaya bile nüfuz etmiş durumdaydı. Koltukların oturma planı insanların ten rengine göre ayarlanıyordu. Tamamıyla yasalara dayalı olan bu uygulama, aynı zamanda otobüs şoförlerine -kuralları rahatlıkla uygulayabilmeleri için- polislerin yetkilerinden tanıyordu. Otobüs şoförü koltukları bir çizgiyle ayırıyor, beyaz yolcular çizginin önündeki koltuklara, siyahi yolcular ise çizginin arkasındaki koltuklara oturuyordu. Otobüs dolduğunda ve beyaz yolcular ayakta kaldığında ise otobüs şoförü çizgiyi daha arkaya alıyor ve çizginin önünde kalan siyahi yolculardan koltuklarını vermelerini talep ediyordu.

Rosa Parks, 1 Aralık 1955 tarihinde her zamanki gibi işinden çıkmıştı. Evine gidebilmek için neredeyse her gün bindiği otobüs hattına bindi ve siyahilere ayrılan koltuklardan birine oturdu. Yolculuk devam ederken otobüs de bir yandan doluyordu. En sonunda otobüs şoförü koltukların dolduğunu ve birkaç beyaz yolcunun ayakta kaldığını fark etti. Bu durum üzerine otobüsü durdurdu. Koltukları birbirinden ayıran çizgiyi biraz daha arkaya aldı ve koltukları çizginin önünde kalan 4 siyahi yolcudan koltuklarını vermelerini talep etti. Rosa Parks dışındaki 3 yolcu yerlerini vermeyi kabul etmişti. Ancak Parks’ın artık sabrı kalmamıştı. Koltuğu kendisinden talep edilince vermeyi reddeden Parks, şoförün “Neden kalkmıyorsun?” sorusuna “Kalkmam gerektiğini düşünmüyorum.” cevabını verdi. Bu durum üzerine otobüs şoförü polisi aradı ve Rosa Parks otobüs koltuğunu vermediğinden ötürü tutuklanmış oldu. Akşam saatlerine kadar karakolda tutuklu bulunan Parks daha sonra kefaleti ödenerek serbest kaldı. Daha sonraları Rosa Parks kendisine sorulduğunda o gün yer vermeyi reddetmesinin sebebini fiziksel olarak yorulduğu için değil, teslim olmaktan yorulduğu için olduğunu söyleyecekti.
Montgomery Otobüs Boykotu
Afro-Amerikan topluluğu, üyelerinden Parks’ın tutuklanmasını protesto etmek için yargılanacağı gün olan 5 Aralık 1955 tarihinde otobüslerden uzak durmalarını istedi. İnsanlar evlerine ve işyerlerine taksiyle veya yürüyerek gitmeleri için teşvik edildi. Birçok Afro-Amerikan vatandaşı otobüsleri kullanmadı. Organizatörler ancak boykotun uzunca bir süre devam etmesi durumunda hedeflerine ulaşabileceklerine inanıyordu. Haklıydılar da. 381 gün süren boykotun sonucunda Yargıtay, toplu taşıma sistemlerine ayrımcılığın anayasaya aykırı olduğunu ilan etti.