İki dünya savaşı sonucunda 150 milyona yakın insan hayatını kaybetmiştir. Özellikle de 2. Dünya Savaşı boyunca Nazilerin soykırım politikası sonucu 10-11 milyona yakın insanın hayatını kaybettiği söylenmektedir.
Nazilerin toplama kamplarında yapılan işkenceler korkunçtur. Tüm bu işkencelerde rol almış insanların aynı hastalıklı düşünceye sahip olmadığı düşünülmektedir. Çünkü bu uygulamalarda milyonlarca insan rol oynamıştır. Bilim insanları da yaşananları ve sebeplerini daha iyi anlamak ve açıklamak için çalışmalar yapmaya başlamıştır.


Stanley Milgram
Milgram 1960’lı yıllarda Yale Üniversitesi’nde sosyal psikoloji alanında profesörlük yapmaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz durumun sebeplerini araştırmaya karar vermiş ve birtakım deneyler yapmıştır. Milgram’ı araştırmaya iten şey “İnsanlar neden itaat eder?” sorusudur. Yapmış olduğu deneylerdeki yöntemleri sorgulanmış ve birçok bilim insanı tarafından eleştirilmiştir. Ancak bugün deneyleri sayesinde “otorite ve itaat” hakkında birçok sonuca ulaşılmıştır.
Otorite ve İtaat
Milgram’a göre her insanın farkında olmadan itaat ettiği otoriteler vardır. Güvenilirlik kavramını kendinde toplamış insanlar karşısında rasyonel düşünmeyi bir kenara bırakır ve sorgulamadan itaat ederiz. Çünkü karşımızdaki otorite bizden daha bilgili ve üstündür. Bu sebeple de sorgusuz bir güven duymamız gerektiği hissine kapılırız.

Milgram Deneyi
Milgram’ın itaat deneyleri sosyal psikoloji temelli deneylerdir ve durumsal duyma davranışını ölçmeyi amaçlamaktadır.
Otoriteye itaat anlaşılmaya çalışılırken deneyde cevapları aranan bazı sorular vardır:
Otorite nedir? Kimler otoriterdir? İtaat nedir ve nasıl gerçekleşir? Kime itaat edilir? Neden itaat edilir?
Milgram birçok farklı olgunun itaat üzerindeki etkilerini anlayabilmek için deneylerinde değişiklikler yaparak deneylerini tekrarlamıştır.

Deneyin İşleyişi
Araştırma için birçok farklı meslekten, öğrenim durumundan ve yaştan insanlarla çalışılmıştır. Tüm deneklere deneyin yapılacağı gün ilgili yere gelmeleri durumunda $4.5 verileceği söylenmiştir. Yani denekler deneye katılmasalar bile kendilerine vaat edilen parayı alacaklardır.
Deneyde araştırmacı, öğretmen ve öğrenci rolünde 3 kişi vardır. Araştırmacı otoriteyi temsil ederken öğretmen itaat eden kişiyi temsil eder. Milgram deney öncesinde sert bir görünüme sahip bir kişiyi araştırmacı rolü için seçmiştir. Aynı şekilde deneydeki öğrenci rolü de önceden belirlenmiştir.

Ancak bu durumdan deneklere bahsedilmez ve kura yöntemiyle öğrenci ile öğretmen rollerinin belirleneceği söylenir. Ancak öğrenci rolü önceden bellidir ve kurban rolüne hazırlanmıştır.
Ayrıca deneyin amacı, öğrenim sürecinde ödül ve ceza sistemin etkisini ölçmek olarak söylenmiştir deneklere. Deney boyunca öğrencilerin sorulan sorulara doğru cevap vermeleri durumunda durumunda ödül ve yanlış cevap vermeleri durumunda cezaları vardır. Deneydeki ceza ise elektrik şokudur.
Deney boyunca öğretmen rolündeki denekler birtakım kelimeler okuyacak ve öğrenciden bu kelimeleri doğru bir şekilde tekrar etmesi istenecektir. Öğrencinin verdiği her yanlış cevapta öğrenciye elektrik şoku verilecek ve yanlış yapmaya devam ettikçe verilen elektriğin voltajı arttırılacaktır. En yüksek elektrik şoku 450 volttur. Bu şok bir insanın ölmesine yetecek bir seviyedir.
Deney öncesinde öğretmenlere öğrenciye verilecek cezayı daha iyi anlayabilmeleri için 45 voltluk elektrik şoku verilir. Ardından öğretmen ve öğrenci ayrı iki odaya konur. Birbirleriyle mikrofon yardımıyla iletişim kurarlar. Sorular sorulmaya başlanır. Ancak öğrenci sorulan soruların çoğuna yanlış cevap vermektedir ve her yanlış cevabıyla birlikte verilen elektrik şokunun voltajı artmaktadır.

Ayrıca belirtmemiz gerekir bu deney esnasında aslında öğrenciye elektrik verilmemiştir. Her voltaj için önceden elektrik şoklarının sesi ve öğrencinin verilen şok miktarına göre çığlık sesleri kaydedilmiş ve öğretmene dinletilmiştir.
75 volta gelindiğinde öğrenciden acı bir inleme duyulur. 125 volta gelindiğinde öğrenci verilen şokun gerçekten acı verici olduğunu söyler. 180 voltta “Daha fazla dayanamıyorum, kesin şunu!” diyerek bağırır. 195 voltta kalp rahatsızlığı olduğunu söyler ve deneyin durdurulmasını ister. 285 voltta artık çığlık atmaya başlamıştır. 315 volta gelindiğinde ise sorulara artık cevap vermeyeceğini belirtir. Bundan sonra uygulanan voltajlarda ise artık sesi kesilmiştir.
Araştırmacının Rolü
Deney esnasında bazı voltaj seviyelerine gelindiğinde öğretmen rolündeki denekler durmak istediklerini belirtmişlerdir. Bu durum karşısında araştırmacı rolündeki otorite, sırayla şu sözlü uyarılarda bulunmuştur:
- Lütfen devam ediniz.
- Deney için kesinlikle devam etmeniz gerekiyor.
- Devam etmeniz kesinlikle çok önemli.
- Başka seçeneğiniz yok, devam etmek zorundasınız.
İtirazlar karşısında sırayla yukarıdaki uyarılar yapılmakta ve denek hala itirazlarına devam ederse deney sonlandırılmaktadır.
Peki ya Sonuçlar?
Deney sonucunda 40 denekten 26’sı (yani %65’i) vicdani olarak rahatsız olsa da en yüksek volta kadar (450’ye) çıkmıştır. Ayrıca hiçbir katılımcı 300 volt öncesi durmamıştır.
Deney esnasında deneklerin zaman zaman yaşadıkları gerilimleri dışa vuran aşırı terleme, titreme ve kekeleme gibi tepkiler gösterdiği gözlemlenmiştir. Hatta bazı denekler gülme krizleri yaşamıştır.

Otoriteye Boyun Eğen Şey Ne?
Milgram’a göre deneklerin her ne kadar yapmak istemeseler de deneye devam etmelerine sebep olan faktörler şunlardı: “söylenene kulak verme kibarlığı, araştırmacıya önceden deney konusunda yardım edeceği sözünü vermiş olmak, vazgeçmenin araştırmacı gözünde korkak bir kimlik uyandıracak olması”
Kabullenememe
Milgram, deneyi gerçekleştirmeden önce yaptığı çalışmalarında insanoğlunun tahmin edilenden çok daha kolay bir şekilde itaat gösterdiğini fark etmiştir. Buna rağmen deney sonuçları daha da korkunçtur. Elinde herhangi bir yaptırım gücü bulunmayan bir araştırmacıya bile çok sayıda insanın itaat ediyor olması, devletlerin ve ideolojilerin insanları çok kolay bir şekilde kötülüğe sürükleyebileceği gerçeğini ortaya koymuştu.
Yine de Milgram, deneylerinde itaati etkileyen olgularda değişiklik yapmıştır. Bu olgulara birkaç örnek vermek gerekirse; deneyin uygulandığı kurum, araştırmacının öğretmen rolündeki deneklerle arasındaki mesafe, öğrenci ve öğretmen rolünün arasındaki mesafe olarak söyleyebiliriz.
Deneyin Yale Üniversitesinde yapılmış olması, katılımcıların deneye olan güvenlerinin ve sorumluluk hislerinin yüksek olmasına sebep olmuştur. Bu sebeple adı önceden hiç duyulmamış, eski bir araştırma binasında yapılan deneylerin sonuçlarında itaat oranları daha düşüktür.
Ayrıca denekler araştırmacıyı görmedikleri ya da araştırmacının önceden kaydedilmiş ses kayıtlarıyla cezaları uyguladıkları zaman itaat etme oranları düşmüştür.
Öğrencilerin deneklerle olan ilişkisi ise deneydeki otorite altına girmenin en önemli etkenlerindendir. Örneğin denekler öğrencinin çığlıklarını duymadığı ya da o esnadaki durumlarını görmedikleri zaman daha otoriter olmaktadırlar.
Görüş
Milgram çıkan sonuçlardan üzgündür ve üzüntüsünü şu sözlerle ifade eder:
“İnsan doğasının – ya da daha doğrusu Amerikan demokratik toplumunun ürettiği kişilik yapısı, davranışın içeriğinden bağımsız olarak ve bilincin kısıtlaması olmaksızın meşru bir otoriteden gelen emir olduğu sürece söylenen şeyi yapar.”
Aslında toplumda, ahlaki ilkelerden biri olarak çocuk yaştan itibaren bizlere itaat kavramı öğretilmiştir. Bu sebeple insanlar Milgram’ın da bahsettiği gibi çok kolay otoriteye boyun eğebilmektedir. İtaat etmenin vicdanlara ve zihinlere ahlaki bir ilke olarak kazınmış olması, itaat eden kişilerin vicdanlarını rahatlatmasına sebep olmaktadır. Yani otorite altında sadece söylenileni uygulayan insanlar, yaptıklarından kendilerini değil otoriteyi sorumlu tutmaktadır.
Kaynakça: