Son zamanlarda herkesin dilinde dolanan ve söylemesi de son derece havalı olan o sözcük, minimalizm. Kelimenin anlamına baktığımızda kısaca “sadecilik” olarak nitelendirebiliriz. İlk başta bir sanat akımı olarak karşımıza çıkan minimalizm, günümüzde birçok alanda kullanılmaya başlandı. Son zamanlarda popülaritesinin artmasının en büyük nedeni ise insanlığın tüketim alışkanlığındaki değişim.
Gelin tüketimin anlamına bakalım. Tüketim, üretilen mal ve hizmetlerin; gereksinim ve isteklerini karşılamaları amacıyla insanlar tarafından kullanılmasıdır. Tanımda dikkat etmemiz gereken iki sözcük var: Gereksinim ve istek. Son yıllarda mantık dışı bir şekilde isteklerimiz gereksinimlerimizin önüne geçmeye başladı ki minimalizm felsefesi de artık sanat akımı olmaktan çıkıp, insanların alışveriş çılgınlığına son vermek için kullanılan bir yaşam felsefesine dönüştü. Peki eşyalarımızı ve harcamalarımızı azaltmak hayatımızda neleri değiştirir?
Hick Yasası
Muhtemelen daha önce duymadığınız Hick Yasası aslında düşünmesi hiç de zor olmayan bir şeyi bize ifade ediyor. Seçenek sayısı arttıkça karar verme süresi de artar.

Belli bir noktaya gelmiş insanların her fotoğrafında benzer kıyafetlerle ve benzer tarzlarda karşımıza çıkmasının nedeni de tam olarak bu. Bu insanlar günlük yaşantılarındaki basit kararlarda yorulmak istemeyen tarafta yer alıyorlar ve bu kararları onlara hem zinde bir beyin hem de extra zaman olarak geri dönüyor. Gün içindeki kararlarımızın sadece kıyafetten ibaret olmadığı ve bir günde onlarca kez karar vermek zorunda olduğumuz düşünülürse, çok fazla seçenek sanki insanoğlu için iyi bir seçenek değil gibi duruyor.

Olay Sadece Eşya Mı?
“Minimalist bir yaşamın ilk şartı alışverişi azaltmak ve fazla eşyalardan kurtulmaktır.” Hayır değildir. Bu yine hemen hemen her konuda yaptığımız gibi büyük pencereden bakamayıp asıl sorunu görmemekten kaynaklanıyor. Peki ama asıl sorun ne?
Birçok insan alışverişi moralini yükseltmek veya kendini ödüllendirmek için bir araç olarak kullanıyor ve kendi hayatlarında yer alması gereken birçok değer, alışverişin dolayısıyla eşyaların altında eziliyor. Cemil Meriç’in “İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmasıdır” sözü ise bize tam da bunu anlatıyor işte.
Fight Club Felsefesi
Çok sevdiğim, aslında birçok kişinin sevdiği ama sevdiği kadar anlamaya yaklaşmadığı bir film Fight Club. Bu filmde öyle bir konuşma var ki Times Meydanı’nda büyük hoparlörlerle tekrarlanması lazım.
“Burada, yaşayan en güçlü ve en zeki erkekleri görüyorum. Bir potansiyel görüyorum ama heba oluyor. Lanet olsun! Bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor ya da beyaz yakalı köle olmuş. Reklamlara kanıp araba ve kıyafet kovalıyorlar. Nefret ettiğimiz işlerde çalışıp, ihtiyaç duymadığımız şeyler alıyoruz. Bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. Ne bir amacımız ne de bir yerimiz var. Ne büyük savaşı yaşadık ne de büyük buhranı. Bizim savaşımız ruhani bir savaş, en büyük buhranımız, hayatlarımız… Televizyonla büyürken bir gün milyoner film yıldızı ya da Rock yıldızı olacağımıza inandık ama olmayacağız. Bunu yavaş yavaş öğreniyoruz ve çok ama çok öfkeliyiz.”
Ayrıca filmin farklı bir sahnesinde Tyler Durden “Bizler sadece tüketiciyiz” diyor. Sadece tüketici… Ben ise biraz daha ileri gitmek istiyorum. Bizler hayatımızdaki sorunlara çözüm üretemeyecek kadar kör tüketicileriz, hayal kuramayacak, kendi yaşamımızın senaristi olamayacak kadar kör…
Bu körlük, ne zaman bir şeyler üretmemiz gerekse bize yine tüketim olarak geri dönüyor ve farkında olmadan kendimizi tüketiyoruz. Bazen cebimizden değil yaşamımızdan veriyoruz ve en sonunda aldıklarımız bize sahip oluyor.
