2017 İstanbul Film Festivali ulusal yarışmasında FIPRESCI Ödülü sahibi, Pelin Esmer’in yönetmenliğini yaptığı İşe Yarar Bir Şey; açıkça ifade edilmeden düşündürten, güzel imgeler barındıran, zengin ve doğal diyaloğa sahip, iki başrol oyuncusu Başak Köklükaya ve Öykü Karayel’in çok iyi performanslarını barındıran bir yapıt. Filmin senaryosunun Barış Bıçakçı ile kaleme alan Pelin Esmer bizlere üzerine düşünmeyi gerektiren bir film sunuyor.
Filmin konusu oldukça basit, filmin çoğu bölümü İzmir liman kentine giden bir trende geçiyor ve şans eseri karşılaşan ve sadece yolculuk boyunca da olsa anlamlı bir bağ kurmaya başlayan iki kadına odaklanıyor.
Karakterler
Başak Köklükaya’nın hayat verdiği Leyla karakteri adeta kendisi için yazılmış. Senaryoyu okuyor olsanız hayal ettiğiniz Leyla karakteri Başak Köklükaya’dan çok da uzak olmaz sanırım. 25 yıl aradan sonra mezunlar buluşmasına giden Leyla, kendisinin bir avukat olduğunu söylüyor, ancak filmin başlarında izleyiciler onun aynı zamanda bir şair olduğunu anlıyor. Leyla, yazmadığı zamanlarda bile hayatının her anında şairdir. Çevresine emici bir şekilde bakmaya devam ediyor, kafasında küçük hikayeler uyduruyor, gördüğü insanlardan ilham alıyor, başkalarına bakarak hayatı deneyimliyor. Ama Leyla’ya baktığımızda hayatında bir eksiklik bulamıyoruz. Bir işi, şöhreti, erkek arkadaşı var. Bunu şunun için söylüyorum, genelde bu tarz karakterler gördüğümüzde hemen onda neyin eksik olduğunu bulmaya çalışırız. Fakat ben Leyla’ya baktığımda böyle bir eksik göremedim.
Öykü Karayel’in yumuşak ve gayet gerçekçi bir şekilde hayat verdiği Canan yirmili yaşlarının başında, gelecekte ne yapacağından hala emin değil. Hemşire olarak çalışmaya başlamasına ve ailesinin isteklerine rağmen oyuncu olmayı arzulamaktadır. Tren yolculuğu onun için zordur, çünkü felçli bir adamın hayatını sona erdirerek arzusunu yerine getirmek için zor bir iş yapma yolunda. Bunu filmin ilerleyen zamanlarında anlıyoruz ve Canan’ın tek başına yürüttüğü vicdan hikayesine tanık oluyoruz.
Felçli adam olan Yavuz karakterini Yiğit Özşener canlandırıyor. Film Yavuz’un ölmeyi seçtiği için haklı çıkarmaya ya da yargılamaya çalışmıyor; bunun yerine durumla başa çıkmanın ne kadar zor olduğunu izleyiciye gösteriyor.
Her Detay Anlamlı
Tüm hikâye boyunca, film bize ana olay örgüsünün arkasında, her küçük karakterin kendi karmaşık hikayesi ve acısına sahip olduğu izlenimini veren küçük bir hikaye gösteriyor. Bunu en iyi mezunlar yemeğini anlatan uzun bir çekimde görüyoruz. (Kamera, Leyla’nın sınıf arkadaşlarının oturduğu ve farklı sohbetlerde oyalandığı masanın etrafında hareket eder, bazıları ana kahramanı yeni bir ışıkta görmemize yardımcı olurken, diğerleri bu karakterlerin hayatıyla ilgilidir.)
Filmimizin sinematografisine de övgüde bulunmak istiyorum. Karakterlerin ruh hallerine göre yüzlerine yansıyan ışıklardan, trenin penceresinden dış dünya gösterilirken odaklanılan yerlere kadar her şey filmin dokusu ile uyuşuyor. Üst katta Çello çalan komşunun ev içindeki sahnelere yapmacık olmayan katkısı da Yavuz’un penceresinden adeta içeriye taşan ses ve görüntüler de, filmin şiirsel atmosferini sekteye uğratmayacak kadar zengin. Film her şeyiyle şiirsellik yakalayan bir yapıt.
Yazımı filmimizde geçen çarpıcı bir şiir ile bitirmek istiyorum.
“Baktım rüzgârsın sen
Baktım çamaşır ipini zorluyorsun
Hepimizin derdi güzel yaşlanmak sevgilim
Baktım bir kitabın sayfalarını çeviriyorsun
Ayağına terlik giy
Bildiğimiz şeylerin taşında yalınayak geziyorsun
Biz satranç oyuncusuyuz sevgilim
Üzerimizde kara bir leke biz satranç oyuncusuyuz
Inanıyoruz ceketlere düğmelere
Inanmıyoruz takvimleri savurarak gelen geleceğe
Işte yitirdik bütün taşlarımızı darmadağınık oyun tahtası
Bir tek şahımız duruyor sevgilim o da evli iki çocuk babası
Kelimeler önümüze çıkıyor sevgilim
Uykumuzu bölüyor buradan çocukluğumuza kadar
Buradan çocukluğumuza kadar bir telaş
İçi boş kuşları kovalıyoruz ve bir sebep arıyoruz
Herkese küsmek için
Hemen o cumartesi buluyoruz hemen o pazar
Yaşamak çukur yerlere doluyor diyorlar
Bu yüzden yıkıntıya dönüşse de yaşıyormuş insan
Ama hep yıkıldığımız yeter sevgilim biraz da kekik toplayalım
Kıymetini bilmediğimiz şeyler var
Yaşamak bir at gibi huysuzlanıyor kapımızda sevgilim
Geçen günlere üzüldük tamam yola düşelim
Düşünelim: başka günlerin duvarı daha sağlam
Düşünelim: başka günlerin sokağı daha neşeli
Başka evlerin kadınları erkekleri tam bir kahraman
Tül perdeler uçuşurken başka evlerin pencerelerinde
Bizi bir kitabın sayfaları arasında kurutuyor zaman
Ama baktım sen rüzgarsın sevgilim
kitapları bir başından bir sonundan okuyorsun
başucunda bir bardak su
beni başucumda bir bardak su gibi avutuyorsun”